"Her kışın yüreğinde titreyen bir ilkbahar, her gecenin örtüsünün arkasında tebessümle bekleyen bir şafak vardır." Halil Cibran
Günümün şükran sebebi olacağını nereden bilirdim balkonda alkış yapmanın. Hani böyle sevgi yoğunluğunda gözleriniz dolar ya... tarif edemezsiniz hani... Kifayetsiz kalır tüm sözcükler; o sevgiyi, neşeyi, coşkuyu anlatmaya. İki kişilik tadını öğrenmiştim ama, bilmiyordum daha önce, aynı duyguda buluşmanın hazzını böylesine. Ve şimdi anlıyordum neden böylesi bir zamanda yaşamayı seçtiğini ruhumun. Balkondaki alkış seslerinde, Toprak Ana'nın şefkati vardı. Baharın gelişiyle gerçekleşen uyanışına, şefkat duygumuzla eşlik ettik biz de.
Güvenle sevgiye teslim olmuşluk duygusunu, okula gitmeden önceleri fener alaylarında veya önümden geçen korteji izlerken yaşardım çocukluğumda. Bir coşku dolardı içime. Sanki dünyayı sarsabilirim cesareti duyardım, gözlerim birliği hissetmenin minnettarlığıyla islanırken. Büyüdükçe sistemin öğrettiklerinin çamurlu suyu bulaştı eteklerime. Kaygı, suçluluk, öfke, rekabet, kıskançlıkla buluştu bedenim. Sadece benim değil, hepimizin zihnine sızmıştı bu gölge. Artık çocuklukta annemizin koynundayken hissettiğimiz teslimiyet, tedirginliğe bırakmıştı kendini. Oysa bugün 21 Mart. Yani; Bahar Ekinoksu, dönüşümün başladığı gün Toprak Ana'da. Gece gündüzün eşitlenmesiyle bir duraklama zamanı. Bir silkelenme, yenilenme vakti. Ağaçların çiçek açtığı, tohumların yeşerdiği vakit şimdi. Eteklerimize bulaşmış çamurlu suyun, yani her birimizde var olan negatif yanımızın yıkanıp durulanması için suların yağmur olup yardıma koşacağı mevsim.
Bu akşam, baharın kokusunu duydum yeniden. Sağlıkçılarımıza şükranlarımızı sunarak alkışlarken, hayatın hep bir koruyucusu olduğunu bilmenin, hissetmenin coşkusuydu bu. Birbirimizin alanına girmeden kanat çırpan ateş böcekleri gibiydik balkonlarımızda. Tüm uzak kalışımıza rağmen, kucaklaşmaydı kalpten. Gezi zamanlarını hatırladım, o heyecanı... Kızıma anlattım; "Sen küçüktün hatırlamazsın. Herkes belli saatte balkona çıkar tencere tava çalıp 'ağaç' adı altında köklerine bağlılıklarını duyururdu. Bir kısmı da sokakta yürüyüş yapardı alkışlarla. Bense o saatlerde işte olduğumdan, kendimin duyabileceği bir sesle, kaşıkla kapının demirine vururdum" dedim. Şefkatle baktı yüzüme. Ve ben şükrettim, şu an balkonumda olabildiğime ve alkışa katılabildiğime. Sevgi, minnet ve umutla doldum.
Hem, böylesi bir dönemde yaşıyor, şahitlik ve eşlik ediyor olmak ne güzel bir hediye. Hep, bir değişim dönüşüm zamanında rol almak ister, çoğu kez öyle hayal ederdim kendimi. Tek başıma kalmayı ve yazmayı sevmemin nedeni de hayallerle hikayelerin sınırsızlığı sanırım. Yalnızlığın aksine, tek başınalık , seçilmiştir kendin tarafından. İşte bu zaman dilimlerine okyanusum derim ben hep. Madem seçimleri benim yaptığım bir kendine yolculuk bu sularda geçen vakit, denizkızı olmayı seçmek fena olmaz herhalde. Hayal bu ya, sınır yok nasılsa. İşte anlamları yerleştirip bulduğum en dönüştürücü yerler, bu uydurduğum hikayeler. Çocukluğumda fener alayında yürüyen askerlerin güven veren mimikleri geliyor aklıma mesela. Hemen kendi içimde oluşturduğum oyun alanına gidiyorum hayalimde. Asker, Pirinçler Yeşerecek adlı oyundaki partnerim oluyor. Savaş zamanı, çocuğuna bakabilmek için askerle birlikte olan Sonçe'nin kırgın kalbi geliyor gözümün önüne. Bazen Kurtuluş Savaşımız sırasında bir gazeteci veya yazar olur ruhum hayallerimde. Evet, doğru anladınız; ben hala hayal kuranlardanım. Okuduğum her roman kahramanı olabiliyorum mesela. Ya da bir filmdeki figüranı seçip ona bir senaryo yazıyorum kafamda. Bununla da kalmayıp oynuyorum zihnimde. Bu defa figüran baş role dönüşüyor. Video izlerken, Hindistan'da bir yogi oluyorum. Ya da İspanya'da, marjinal, aktivist bir dansçı...
Kimine göre deli saçması gelebilir ama, ben buna hayatı hissederek yaşamak diyorum. An'ı yaşamak... Öyle hedonik hazlar değil bahsettiğim, hakkım olan yaşama sevincini hücrelerimde duyumsamak. Kendimi onun yerine koyduğum kişilere yazdığım senaryolarla, onları anlamaya çalışmak benimkisi. Bir süredir hayatın telaşına kapılıp, oyunlardan kopmuştum ben de. Koşup yetişemiyor gibiydim ve durup hikayelere dalacak vakit yoktu. Sonra başına tacını takarak etrafa yayılmış, siyahlar giyinmiş bir toz bulutu geldi dünyaya. Bir süreliğine durdu insanlık. Ben de durdum. İnsanlık olarak karanlık bir bulutun içinden geçiyor olsak da, bu karanlık, yalnızca bir geçit. Tıpkı trenin tünelden geçişi gibi. Her birimiz birlikteyiz burada. Seslerinizi duymasam da, uydurduğum hikayelerden tanıyorum sizi. Alkış tutan ellerin samimiyeti meltemler estiriyor benliğime. Gözlerinizin ışıltısını görüyorum, aynadaki gözlerimde. Sonra her gün yeniden doğan güneşi hatırlatıyorum kendime. Fısıldayarak sordum içime; "Geçecek" dedi kalbim, bu günler de...
Değil mi ki söz büyü, öyleyse yazı da mühürdür diyerek, yazımın sonuna bir Ekinoks niyeti bırakmak istiyorum;
Şimdiye dek süregelen yüklerim, karmalarım, enerjimi aşağıya çeken her ne varsa Toprak Ana'nın uyanışıyla şifalanmasına, hayatıma neşe, keyif, huzur ve bereketin hayırlısının gelmesine, sağlıklı olmaya niyet ettim🙏
Aynamdaki bugünkü yansıma bahar kokuyor, kışa inat. Öyleyse, bahar yağmurlarıyla sakinleşsin ruhumuz. Tanımadan tanışığı olduğum kalplerinize sevgilerimi, iyilik, sağlık dileklerimi sunuyorum şemsiyemle. Her buluştuğumuz gönülle, buluşmaların gücü aksın benliğimize🍀🌻
Günaydın olsun en kocamanından sana Sevgili Toprak Ana. Uyanışın şifa dağıtsın dünyamıza⛅🌞
Var oluşa aşkla💙
Balkonlardaki Alkış Seslerinde Toprak Ana'nın Şefkati Vardı
Reviewed by Aytül Laçin - aynahikayesi.blogspot.com
on
Cumartesi, Mart 21, 2020
Rating:
Bu karanlık toz bulutu geçsin hakikaten.
YanıtlaSilÇok bunaldık, çok yıprandık. Baharla birlikte iyilikler, güzellikler gelsin dünyaya. Eline sağlık Aytül'cüğüm.
Sağ ol Müjdecim. Umuyorum çok uzun sürmeyecek bu günler.
Silşifaya çok ihtiyacımız var
YanıtlaSilalkışlarken gözlerim doldu benim de sevgiler ve öpücükler canım yazın harika içine ferahlık kattı yüreğine sağlık
Sevgi, şifa ve umut yaşadığımız dönemin şifreleri sanırım.
YanıtlaSilTeşekkürler canim.
Şifa hem şu an ihtiyaç duyan herkese acilen ulaşsın inş.
YanıtlaSilKara bulutları oluşturanlar sadece kendileri etkilenip de yok olsa ne güzel olur.
Acaba yeryüzün de bunca insanı mağdur edip nasıl bir yaşam sürdürecekler anlamıyorum.
doğayı yok et,suyu yok et insanı yok et nasıl bencilce yaşayacaklar acaba:(((
kendileri istemese de onlara da merhamet ve sevginin gücünü diliyorum ıslah olurlar inş.
İnsanlık adına bu günler de çalışan tüm güzel insanları her gece gururla alkışlıyoruz onlara güç ve sağlık diliyorum.
Uzun zaman önce yazdığım Zorbalar Gezegeni diye bir yazım vardı, onu hatırlattı bana sözlerin canim. Kötülük eden, yayan tüm insanları uzayda bir gezegen hapishanesine hapsetsek ve orada birbirlerinin sonunu getirseler keşke. Fakat insan tekamülünün gereği, onların da dünyamızda görevi varmış. Şimdiye dek okuduklarım böyle diyor en azından. Tanrı iyileri korusun ve insanlaşamamışlara da -senin de dediğin gibi- sevginin gücüyle iyileşmelerine yardım eder umarım.
SilVe evet, bu çok zor günlerde hayatlarını riske ederek çalışmaya devam eden herkese güç versin. Minnettarız onlara. Umut ve sağlıkla Haticem...
Doğa dinleniyor... bakalım neler olacak
YanıtlaSilKitap okuyup yazarak geçiyor benim de korona günlerim...
sevgiler :)
Bu dönemde yapılacak en güzel şey okuyup yazmak veya kendini mutlu edecek uğraşlar bulmak sanırım ;) Sevgiler size de...
SilSadece alkış yetmez bence bütün sağlık çalışanlarını korumak için elimizden ne geliyorsa yardım etmeliyiz.
YanıtlaSilHepimizin birbirimize ihtiyacı var tabii.
YanıtlaSil