Toplumsal normlar dışında dünyaya gelen; Bedenim Başka Ben Başka diyenlere, ötekileştirmeyenlere, tüm renklerin kardeşliğine inananlara, sevginin birleştiriciliğinde var oluşu kutlayanlara...
Bazen yazdıklarımın ne şekilde ortaya çıktığını soran arkadaşlarım oluyor. Ya da bloğumdan söz açıldığında neye dair yazıyorsun diyorlar. İçimden geçen bir sürü cümleyi süzüp çok sıradan şeyler söylüyorum. Sezgileri ve gözlemleri güçlü olan mizacım, karşımdakinin zaten laf olsun diye sorduğunu biliyor çünkü. Laf olsun diye sormayanları ise, cevabıma merakıyla bir soru daha ekleyenlerden biliyorum. Eğer aynı frekanstaysak heyecanla sürüyor sohbet. Fark ettiklerimi, öğrendiklerimi, hayatın özündeki anlamlara erişmemi sağlayan duygu yoğunluklarımı yazdığımı, kendimde gördüğüm gölge yanlarımla tanışmama vesile olan karşımdaki ayna kişilikleri, onlara baktığımda/kendime baktığımda yansıyanları yazdığımı anlatıyorum.
Bu yazının ortaya çıkışı da; hep varlıklarını bildiğimiz, fakat çok da anlamaya çalışmadan yaşayıp gittiğimiz, hakkında fikrimiz sorulduğunda kulaktan duyma laflarla hor görülen bir kesim insanı merak edip anlama isteğimden doğdu. Bir süre önce yapılan LGBT onur yürüyüşü dolayısıyla bir yazı hazırlamak istedim. Fakat ben hissettiğimde yazmayı seviyorum. O yüzden bu isteğimin üzerinde durmadım. Bir yandan Ali Hoca'ma Çağdaş Edebiyat Sayfası'nda yayımlayacağı bir sinema yazısı için verdiğim söz üzerine film araştırıyorum. O sırada bir belgesel filme denk geldim. Daha doğrusu, tesadüflere yer olmayanlar evreninde, zamanında karşılaşmalardan biri daha vuku buldu. Belgesel filmin ismi; "Benim Çocuğum"du. Belgesel analizini yazdığım yazımı bloğumda da yayımlayacağım. Ama bu herhangi bir kitap ya da film analiz olmadı benim için. Yaşadığım hal; ağlamak ve umutla gülümsemek arasında bir medcezirdi adeta.
Doğum anından ölene dek ne kadar çok duygu deneyimlediğimizi bir düşünün. Aslında duygu medcezirinde sürüyor hayat. Duygular kimi zaman hayatımızı renklendirirken, kimi zaman da üzüntünün zirvesine çıkartıp çaresizlikle tanıştırıyor bizleri. Sahip olduğumuz en kıymetli hazine sağlıklı bir nefesken, tanrısal yetkinliklerimizi unutup, toplumsal öğretileri, hayatımızın merkezine alıp dert ediniyoruz. Hayatın günlük sıkıntıları yetmezmiş gibi, başka insanların hayatları hakkında ahkam kesmeler başlıyor sonrasında. Karşımızdakini eleştirmeye, yargılamaya hak buluyoruz kendimizde. Özündeki insanın kim olduğunu, şu ana kadarki yaşanmışlıklarını umursamadan, olması ve olmaması gerekenler el kitabının ciltleri arasındaki hükmü bulup çıkartıyor zihnimiz. Ya bizi insan yapan duygularımız nereye gizliyor kendini böyle zamanlarda?
Bir insanı en çok evladının üzülmesi üzer. Ona gelecek olan bana gelsin deriz ebeveynler olarak. Annelik duygusunu anlamak için anne olmak gerekmiyor üstelik. Kadın ya da erkek her yetişkin, can taşıyan her varlığa annedir hayatta. Sevmek, koruyup kollamaktır anne olmak/insan olmak.
Birilerini yargılamak kolay, peki yargılandığınızda neler hissedersiniz? Ya da canınızdan çok sevdiğiniz evladınız dışlandığına, yalnız bırakıldığında, hor görülüp itilip kakıldığında, hakarete ya da saldırıya uğradığında, bıçaklanıp işkenceye maruz kaldığında, bedenine/ruhuna tecavüz edildiğinde, öldürüldüğünde ne hissedersiniz?
Onlar ötekiler; egomuzu yüceltirken, ruhumuzu kendi ellerimizle kirlettiklerimiz. Onlar, sokakta görüp kendi aramızda gülüştüklerimiz, ibne, nonoş gibi aşağılayıcı sözcüklerle yaftalayıp geçtiklerimiz, kendimizi üstün gördüklerimiz. Oysa insan sadece insandır. Diğer tüm sıfatlar bizler tarafından yakıştırılıyor. Beden giysimiz ne renk olursa olsun, hepimiz dünyaya çıplak olarak geliyoruz.
Dinsel veya diğer, tüm kadim öğretilerin kalpten bahsettiğini biliriz. Kanunları, kuralları insanların koyduğu yaşamda, tek yapman gereken; kalbinden, özünden gelen sevgi dilinin sesini dinlemek. Kalbinin notaları, evrensel yasaların düzeninde çalacaktır şarkını. Hepimiz aynı şarkıyı tutturmak zorunda değiliz. Bırakalım herkes kendi bestesini yapsın.
💖💚💜💙💛
Not:
Konunun derinliği dolayısıyla birbiriyle bağlantılı yazılar olarak yayımlıyorum. Bir sonraki yazı LGBT ve "Benim Çocuğum" belgeseline dair olacak. Gerisi empati yeteneğinize kalıyor. Dualitenin içindeki birliği görebilmek ve kardeşçe yaşamak dileğiyle...
(Altta yer alan videoyu izlemenizi öneririm.)
Güncelleme; "Benim Çocuğum Belgesel Filmi / LGBT" başlığıyla, yazım yayında.
Her paylaşımı bir kitap tadında olan Sevgili Hülya Reis'in Facebook sayfasından alıntı:
Bireyselleşmenin Gölge aşamasını bile geçememiş bizlerin daha sonraki Anima - Animus bütünleşmesi ile idrak edilebilecek - videodaki -bu durumu anlayabilmemiz de mümkün değil , ama umuyorum ki empati kurabiliriz 🙏toplumun % 2 sini oluşturan bu kişilerin işi belli ki çok zor, zira bizler hep dualiteye göre düşünen kişileriz, iyi- kötü,kadın- erkek,özellikle toplumsal cinsiyet söz konusu olduğunda ve bir de bizim gibi cinsiyet denilince hemen cinselliğin düşünüldüğü zavallı toplumlarda....
Cinsiyetle cinsellik
irtibatlı ama yine de
farklı şeyler öncelikle.
irtibatlı ama yine de
farklı şeyler öncelikle.
Şimdi buraya kadar yazdığım her şeyi okuyup
son derece Biyolojik olan
Cinsiyet mekanizmasının birçok biyolojik türevi olduğunu bilmeyen ,
son derece Biyolojik olan
Cinsiyet mekanizmasının birçok biyolojik türevi olduğunu bilmeyen ,
sadece XX ve XY den ibaret olduğunu sananlar
XO ,XXX ,XXY, XYY olan dişi veya erkekler
ve
yine bu güzel insanda olduğu gibi
farklı XY kadınlar da
olduğunu bilmeliler.
ve
yine bu güzel insanda olduğu gibi
farklı XY kadınlar da
olduğunu bilmeliler.
Işık bir spektrum
ve bizim de sadece siyah - beyazımız yok ,
gerçekten de -biyolojik cinsiyeti anlamak için-
tüm renklerle düşünmek gerekiyor,
yukarıda sayılanlardan çok farklı olanlar da var zira...
tüm renklerle düşünmek gerekiyor,
yukarıda sayılanlardan çok farklı olanlar da var zira...
Yaftaladığımız , dışladığımız :(((
Bunları tamamen normlar dahilinde bir kadın olarak yazıyorum
ve bir Biyoloji Öğretmeni sorumluluğu
ama her şeyden önce
toplumsal cinsiyet kalıplarımızın
toplumsal cinsiyet kalıplarımızın
Cinsiyetin
kültürel olarak dokunan bir kavram olduğu
ile ilgili gerçeğin
kültürel olarak dokunan bir kavram olduğu
ile ilgili gerçeğin
biraz olsun farkındalığa ulaşabilmesi dileği ile yazıyorum
Tüm __İnsanlara__ Saygımla....
yorumlardan;
Hülya Reis Cinsiyetin ikiliğinin
nasıl tesis edildiğini anlatan bir tarih, ikili seçeneklerin değişken bir inşa olduğunu teşhir edebilecek bir soykütük mevcut mu? Cinsiyete dair doğal görünen olgular, çeşitli bilimsel söylemler tarafından başka birtakım siyasi ve toplumsal çıkarlar uğruna söylemsel olarak mı üretilmişlerdir? Eğer cinsiyetin değişmezliğine itiraz edilirse belki de "cinsiyet" denen bu inşanın da toplumsal cinsiyet denli kültürel bir inşa olduğu; hatta belki de "cinsiyet"in aslında zaten başından beri toplumsal cinsiyet olduğu, yani cinsiyet ile toplumsal cinsiyet arasındaki ayrımın aslında ayrım falan olmadığı ortaya çıkar.
Judith Butler
Cinsiyet Belası
nasıl tesis edildiğini anlatan bir tarih, ikili seçeneklerin değişken bir inşa olduğunu teşhir edebilecek bir soykütük mevcut mu? Cinsiyete dair doğal görünen olgular, çeşitli bilimsel söylemler tarafından başka birtakım siyasi ve toplumsal çıkarlar uğruna söylemsel olarak mı üretilmişlerdir? Eğer cinsiyetin değişmezliğine itiraz edilirse belki de "cinsiyet" denen bu inşanın da toplumsal cinsiyet denli kültürel bir inşa olduğu; hatta belki de "cinsiyet"in aslında zaten başından beri toplumsal cinsiyet olduğu, yani cinsiyet ile toplumsal cinsiyet arasındaki ayrımın aslında ayrım falan olmadığı ortaya çıkar.
Judith Butler
Cinsiyet Belası
Bedenim Başka Ben Başka / LGBT
Reviewed by Aytül Laçin - aynahikayesi.blogspot.com
on
Cumartesi, Ağustos 03, 2019
Rating:
Derin konularda etkileyici bir makale yazdığınız için tebrik ederim. Ayrıca videoyu da izledim. Bedenin ve cinsel kimliğin örtüşmemesi olayını ben de doğuştan gelen bir farklılık (doğru kelime bulmakta zorluk çekiyorum, marazi durum, hastalık, sapkınlık demeye dilim varmıyor) olarak görüyorum. Toplumda doğal karşılanmayan bir durum. Kim ister ki böyle durumları? Hangi aile böyle bir çocuğa sahip olmak ister? Esasen o insanların kabiliyet, zeka, duygusal özelliklerinin ve sanata olan yatkınlıklarının bizlerden daha fazla olduğuna şahidim, üstelik toplumun onca baskısına ve dışlamasına rağmen. Onların yanında bulunmak bile toplumun olumsuz yargılarına bir sebep teşkil ederken sizler ve sizin gibilerin ne kadar değerli bir işe soyunduğunuzu görüyor ve takdir ediyorum. Evet, sonuçta insanız. Bu temelde farkımız yok birbirimizden. Toplumun koyduğu kurallar bizleri parçalara bölüyor. Onları desteklemek, teşvik etmek değil, sadece anlayış göstermektir. Onları hor görecek, ayıplayacak kadar insanlığımızı yitirmememiz gerekiyor. Bu düşünce yapısına sahip olmama rağmen yine de samimi olarak itiraf etmeliyim ki onlarla aynı ortamda bulunmaya kendimi hazır hissetmiyorum. Bunun nedeni toplumun değer yargıları. Bütün dileğim toplumumuzdaki bu tabuların yıkılıp herkesin birbirini sadece insan olarak görmesi.
YanıtlaSilOlduğu gibi, samimi yorumunuz için çok teşekkür ederim Osman Bey. Ayrıca cevabımın gecikmesi için üzgünüm. Telefondan yanıtlamayı sevmiyorum bu sıralar bilgisayar başına da geçemedim.
SilBenim size önerim kesinlikle belgeseli ilk fırsatta izlemeniz olacak. Benim yazmayı sevmemdeki unsurlardan biri de, yazarken öğrenmek. Çoğumuz trans birey, travesti ve eş cinsel arası ayrımları bile bilmiyoruz. Ben de belgesel filmi izlerken ve özellikle bu yorumu yazdıktan sonra yayımlayacağım asıl yazımı yazarken daha çok bilgilendim bu konuda. Özellikle bir eş cinsel ya da trans birey annesi olsaydım ne hissederdim hiç düşünmemiş olduğumu fark ettim. Evlat, toplumun ya da ahlağın kabul etmediği bir yaşamı bile olsa anne baba olarak sevmekten vazgeçemeyiz ya, bu iki arada bir derede durumu, o çaresizliği, herşeye rağmen sevmeye devam ederek kabule geçişi o anne babaların kalplerini hissederek izledim.
Aynı ortamda olmaya hazır hissetmiyorum demişsiniz ya tüm samimiyetinizle aslında aynı ortamda hazır olmadığımız kesim, cinsel eğilim ya da farklılıklarını abartılı yaşayanlar. Bu noktada da hemfikiriz. Zaten ön yargılı davranmamızda en büyük etken olduklarını düşünüyorum. Daha önce de ne zaman bu konuya dair bir konuşma geçse, cinsel tercih ve yaradılışını ön plana çıkarmadan oldukları gibi olsalar belki bakış açısı da daha kolay değişecek. Eminim bu da toplumun her kesimi gibi(kadınların kendini cinsel bir meta gibi gösteren kesimi veya erkeklerin maçoluğu gösteriş sayması gibi) onlar arasında da istenmeyen bir kesimdir.
Birbirimizi sadece insan olarak kabul edeceğimiz günlere umut ve özlemle...
Tekrardan çok teşekkürler.
Kalemine sağlık canım. videoyu sonuna kadar izledim geçtiğimiz günler de Ayta Sözeri'nin benzer bir videosunu izlemiştim.
YanıtlaSilToplum olarak ayıp kelimesi öyle yanlış yerler de taçlandırılmış ki farklı kimlikler ki hiç biri bunu keyif olsun diye seçmedi hep tü kaka diye parmakla gösterilip eziyet edildi:(
İnsan olarak canlılar olarak saygı göstermek hiç zor değil ama zor olmayanı zorlaştırmak üzere yaşayan ve yönetenler var maalesef.
Tekrar eline sağlık kuzum sevgilerimle ,öpüyorum.
Canim Haticem her şeyin özetini yazmışsın zaten; "İnsan olarak canlılar olarak saygı göstermek hiç zor değil ama zor olmayanı zorlaştırmak üzere yaşayan ve yönetenler var."
Sil"Benim Çocuğum"u izlemelisin. Sen zaten öğrenmeden de bilenlerdensin. Anne olarak empati kurunca hele, zaten birşey demeye bile gerek kalmıyor.
Varlığına binlerce teşekkürlerimle canim.
Ben de sana teşekkür ederim farkındalığa katkın için, öğreniyoruz daha da öğrenmeliyiz kuzum.
SilBelgeseli izlemedim ilk fırsatta izlerim.
Bir insanın bedeninde kendini başka hissetmesi çok zor olmalı:( Aklıma ilk gelen Zeki Müren ve Bülent Ersoy. Ayta Sözeri'yi de şu şarkı yarışmasında tanıdım daha önce ismini duymamıştım. Bir anne için ise yazdığın gibi çok daha zor olur. Aslında Zeki ve Bülent gibiler yine de şanslılar, toplum zengin olursan, şöhret olursan farklı davranıyor, ya yoksul olsalardı ne olacaklardı? Bu da insanların iki yüzlülüğü.
YanıtlaSilGüce tapan egomuzun ne çok esiriyiz değil mi? Şöhret, zenginlik... gibi unsurlarla ön plana çıkanların önünde yeri gelince eğilecek vaziyette insanlar, aynı durumdaki sıradan birine hakaret etmeye, şiddet göstermeye kendini üstün görmeye hak bulabiliyorlar. Tüm sıfatlardan sıyrılıp aynı özü görebildiğimizde düzelecek hepsi. Hayat, başlı başına meşakkatli bir yol. Umarım yolumuz daha hızlı aydınlanır.
SilTeşekkürler katkın için canim.
Böyle bir sistemde insanca yaşamak bile zor iken, kendini farklı hissederse ne yapardı insan? İnkar eder,yok sayar belki de kavga kıyamet kabul ederdi kendini... Toplumsal baskı, dayatmalar derken bahsettiğimiz toplumunda aslında bizlerden oluştuğunu unutuyoruz kimi zaman... Mühim konularda çok güzel yazılarınız var tebrik ederim. :)
YanıtlaSilToplum derken aslında o toplumu biz oluşturuyoruz demeniz, son zamanlarda çok düşündüğüm bir durum benim de. En kötüsü de içinde bulunduğun bir şeyi eleştirip, tek başıma elimden ne gelir ki dediğim anlar oluyor. Sonra yazmakta buluyorum çareyi. Belki bir kişi okur, birbirimizin hayatına dokunmuş oluruz. Belki benzer duygulardaki birileriyle buluşuruz diye. Başkası kendince başka bir yolla dokunur başka bir hayata. Ve böyle böyle insanca yaşamayı öğreniriz bir gün. Umut ve sevgiyle, çok teşekkürler.
SilOkurken hem etkilendim hemde derin derin düşündüm istemeden de olsa acaba insanları otekelestiriyor muyum diye eline kalemine sağlık
YanıtlaSilCevabım geciktiği için özür dilerim öncelikle. Sonrası; ben de yazarken düşündüm aynı şekilde. Farkında olmadan hiç ötekileştiren bir tavrım oldu mu diye sorguladım. Kendimizi tekrar bir gözden geçirmemize neden olduysak yazı da yerine ulaşıyor demektir diye düşünüyorum ;) Sevgilerimle...
Sil