Su soğumuş. Sözcüklerin tılsımı, donan suyun içine hapsolmuş. Hamster oyuncağına aşık olmuş insanlar, habire aynı yerde dönmede. Suratlara yapıştırılmış gülümsemelerin yapıştırıcısı her gün tekrar sürülmekten iç tabakayı eritir olmuş. İçin için çürüyen bedenlerin kokusu sarmış havayı. Bir tek güneş yararmış işe, böyle günlerde. Kedilerin oynaması ve kuşların sesi onarır olmuş sayılmaz parçalara dağılmış ruhları.
Zamanı durdurmak istediğimiz anlar vardır hani, hiç bitmesin istediğimiz. Bazen insan merakı bir yandan fiştekler durur bir sonraki anda daha neler yaşarım diye. Bazen de, hakiki aşkı tatmanın doygunluğu olan o tatlı gülümseme yerleşir yüzüne. Şimdilerde bir adı yok yüzümdeki duygunun. Karmaşa bile değil. Bir kendi içinde yaşama isteği, bir de yeniden dolu dizgin hissetmeye dair özlem var. İnsanların sahteliklerini, nefrete teslimliklerini gözüme sokan haberlerden, gündelik yaşamdaki içi boş bedenlerin saçtığı gereksiz sözcüklerden, insanların ve yarattıkları gürültünün sesinden yorgun yüreğim, gözlerim... Hiçlik dedikleri bu mu ki?..
Bir tek yalnız başıma insansız sokaklarda ağaçları seyretmek mutlu ediyor, bir de kuşları izlemek uçarken. Hayvan ve doğa resimlerindeki muhteşemlik bağ oluyor tekrar hayata. Anlamlar, yiten boşluklarda başka anlamlar bıraktı. Masumiyetle umut kaldı geriye; çocuklar, hayvanlar ve doğada yaşayan. Keşkelere takılı gözlerle, var olanı kabullenme arasında, bir sallanan sandalyede öylece oturuyorum. Homurtu girdabında kulaklarım. Aynılıklardan bunalmış dilim de sustu. Söylenmemiş sözcükleri arıyor zihnim. Bir saklambaç oyunu sürüyor ruhumda. Kaçmakla savaşmak arasında savruluyorum içimdeki dalgalarda. Okyanuslarım da bulandı bugün. Yakamozlar ışığını kaybetti. Denizkızım solgun, susuz kaldı.
Mutsuzluğun anısını fotoğraflamak istemez ya insan, öyle bir hal içinde yazdıklarını yayınlamak da istemezsin işte. Oysa yazmaktı beni iyileştiren. Sığındığım limanlardan en çok bana ait olan yerdeyim yazarken. Can Baba Bağlanmayacaksın şiirini anlayalı, hiç bir şeyin bana ait olmadığını öğreneli çok oldu. Yaman çelişkilerinden biri daha işte hayatın. Gel de çöz bakalım! Aidiyet duygusu yalnız olmadığını Bir olduğunu simgelerken, öte yandan kolun bacağın bile sana ait değil her şeyini kaybedebilirsin bu hayatta. Varlığınla bütünsün her şeyle, ama bir hiçsin aynı zamanda. Sorgulama kapısı bu olsa gerek mahşerin. Bir varla bir yok arasında tadılan duygulardan ibaret hayat. Ben en çok anne olmayı sevdim, ben anayım diye bağıran kadınlara inat. Bir de aşkı, aşka dair söylenen yozlaşmış laflara aldırmadan. Tanrıyı, ilahi sevgiyi, sonsuzluğu hissettiren... Geriye kalan bir boşluk... İçinde gürültücü kötülüğü barındıran kocaman bir boşluk. Ruhumdan ellerime yansıyacak, mutlu kağıt bebekler yapmak istiyorum. Tanrı da benim gibi düşünmüş olmalı bizi yaratırken. Ne yazık ki hayat okulunda öğrenmeden geçmek yok. Keşke acı duymadan öğrenebilseydi insanlık. Bu çarpık düzeni iyileştirmek için bir sürü ben var biliyorum. Sadece kırgınım, havanda su dövmekten yorgunluğum. Yeni bir lisan istiyorum evrenden.
Ne beklediğini bilmeden, şaşkınca bakıyorum sadece. Bir uzaklara gökyüzüne, bir de ayaklarıma değen suya. Topraksa daha bir canlı. Bahar ya, ondan herhalde. Çiçekleri kokluyorum filizlerin baş vermesini beklerken. Duyularımdan, sadece, koku kaldı benimle...
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Çocuklara yaşatılan vahşetle, kadınlara, hayvanlara, masumlara yaşatılan acılarla öğrenecekse insanlık insan olmayı... Üstünlerin hukuku, hukukun üstünlüğünün üstünde kalacaksa; yavansın dünya!
Yavan Dünya /🌙AY GÜNCEM
Reviewed by Aytül Laçin - aynahikayesi.blogspot.com
on
Perşembe, Nisan 25, 2019
Rating:
Hiç yorum yok:
Yeni yorumlara izin verilmiyor.