Tüm ışıklar sönmüş, tek bir spot ışık aydınlatmıştı sahneyi. Sahnede, sallanan sandalyesinde oturan orta yaşlı bir kadın vardı. Sallanan sandalyeyle özdeşleşmiş olan yaşlı grubuna giremeyecek kadar güzel görünen bir kadın. Halinden memnun bir ifadeyle koklayarak bir yudum alıyor fincanından. Öyle bir bütünleşiyor ki yüzündeki buharla, kokusunu duydum sanıyorum kahvenin. Dekor olarak; yeşilliğe bakan bir pencere, duvarda bir tablo ve sandalyenin yanında duran, kitaplıklı bir masa var. Yerler renkli bir kilimle döşenmiş. Ahenk ve huzur hakim sahneye. Önce fincanını bırakıyor masaya. Sonra da kucağında tuttuğu laptopu alıp diğer sandalyeye geçiyor. Her harfini duyumsadığı sözcükler inci taneleri gibi dökülüyor dilinden ellerine:
İçimde ne çok veda yaşadım bugünlerde bilemezsin. Gençlik yıllarımın yaralarıyla ne çok yüzleştim... Saatlerce uykuya doyamıyorum uzun zamandır. Sanki hatırlayayım diye, sık sık bölünen rüyalar görüyorum. Uyanınca rüyanı düşünür ve daha çok aklında kalmasını sağlarsın ya; öyle işte... Her uykuya dalışımda, saniyelik çekilmiş bir dizi gibi devam ediyor rüya. İçimde üstünü kapattıklarım birer birer diziliyor karşıma. İncinmiş duyguların hasat vakti şimdi. Kimi zaman rüyalarım yardımcı oluyor, kimi zaman bir kemanın çıldırışıyla arınıyor ruhum.
Ünlü bir aktörün resmine bakıyorum şu an. Ne çok seni andırıyor. Onun resimlerine baktığımda görebiliyorum seni. Bir olasılık, film gibi seriliyor gözlerimin önüne. Ona böylesi hayran oluşumun sebebini buldum sanırım. Onu izlediğimde, senin iç sesini duyuyorum. Gözlerinin masumiyetini görüyorum gözlerinde. Soğuk rüzgarlar ardına sakladığın bebek gözlerini... Her ne kadar sözlerine uydurmaya çalışsa da bakışlarını, ben sakladıklarıyla görüyorum onu da, seni gördüğüm gibi. Gizlisini görmek ve rağmen sevmektir belki aşk. Birbirimizin en gizli yerlerini sadece ikimizin bildiği gibi. Sadece bilmek mi?..
Vücutla ruhun aşk koktuğu o kadim zamanda, henüz zihinlerimiz hazırlığını tamamlamamışken yakalandık aşka. Oysa aşk, olgun insanın erişebileceği bir nirvanaydı sadece. Ne yazık ki olgunlaşmamış hiç bir canlı, potansiyelinin tamamına erişebilme yeteneğine sahip değil. Yeterli ruhsal, bedensel ve zihinsel olgunluğa ulaşamamış gencecik yaşımıza; körpeliğimize ağır gelen fazla yükler yıktı bizi. Yenik düştük öğrendiklerimize. Çünkü henüz, bildiğimizi bilmeden erişilecek bilgiye sahip olacak kadar yaşamamıştık.
Her şeyi alt üst etmekten çekinmeyeceğim yıllar ve tek derdimse dolu dolu yaşamaktı. Tek hatamızsa yanlış zaman. Belki de dedikleri gibi, tekamülümüze katkıydık yalnızca birbirimiz için. Yine de, sonrasında yaşanan bi dolu ruhsal olgunlaşma süreçlerimde çektiğim acılara değer miydi diye tanrıyı sorguluyorum. Verdiği sınırsız duygu çeşitliliğini merak ettim ve hayatım boyunca sıradanlığa karşı çıktım ben. Her günüm aynıysa, hiç yaşamamış olurum tek gün dışında. Herkes gibi olmak da en çok kendime ihanetti. Birilerini örnek alarak yaşamak, taklit olurdu. Özgün bir 'ben' olmazdı. O ruha sahip olabilecek miyim, aklın sınırlarının ne kadarını keşfedebilirim merak ettim. Hayalin ne kadar realize olabileceğini merak ettim. Suçum meraktı benim! Suçumu kabul edip, cezamı çektim öyleyse. Yine de hakkaniyetli suç olabilir mi diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Ne de olsa, suç ortaklığı yaptığımız bu aşkta hükmü giyen ben oldum. Oysa, zarar verebileceğini göremeden yaşanan suç değil, hatadır olsa olsa. Bana göre senin yaptığınsa; hayır demeyi tercih etmemendi. Belki çocuk yanın susturdu seni, belki de sen de merak ettin içten içe... Ataerkil zihninin mapusluğu düştü ikimize; başka başka hücrelerde.
Karşımda ünlü aktörün resmi. Seninle geçirilecek bir hayatın olasılığıydı bu resim; kim bilir hangi paralel evrende? Bir resimden baktım gözlerine. Ruhumun aşk hasatını, seninle tamamladım. Üzerindeki örtüleri kaldırdım bilincimin. Bahar yağmurları geçti içimden. Toprağıma sarıldım taa derinden, yeniden. İşte şimdi 5 yaşındaki o çocuğun gözleriyle yaşamaya hazırım.
Bilgisayarını kapatırken çalan zilin ardından bir erkek sesi duyuldu: "Canıım ben geldim!" Yüzünde kocaman bir gülümsemeyle kapıya yöneldi kadın. Söndü sahne ışıkları, alkışlara karışırken gülümsemesi. Tek kişilik oyun sona erdi.
NOT: Akhisar Postası / Edebiyat Sayfası 13. Sayısında yayımlanmış olan öykümdür.
Bir Not Daha ;) Ay Güncem'deki yazılarımı yoruma kapalı ve 'Aynamdan' etiketiyle yayımlıyorum. Yine de fikirlerinizi veya hislerinizi ulaştırmak isterseniz aytuldoga35@gmail.com mail adresim hep açık😉
Aşk-ı Hasat / 🌙AY GÜNCEM
Reviewed by Aytül Laçin - aynahikayesi.blogspot.com
on
Salı, Kasım 13, 2018
Rating:
Hiç yorum yok:
Yeni yorumlara izin verilmiyor.