Andımız, Milliyetçilik ve Reşit Galip Üzerine



https://aynahikayesi.blogspot.com/2018/11/andmz-milliyetcilik-ve-resit-galip.html

Andımız, yine son zamanların konuşulan konuları arasına girdi. Siyasiler ülke yönetimi dışında ruhumuzu bile yönetir oldu ya, o da ayrı boyut. Onların sözleriyle ifade eder oldu insanlar kendilerini. Ne kadar açız aslında kendimizi ifade etmeye. Hep bir aidiyet arayışındayız. Biri/birileri söylesin, biz de kime yakın hissediyorsak onun türküsü çığıralım istiyoruz adeta. Toplumcak çıldırmışlığımızın resminde, ben sadece tek bir şey görüyorum; 'kendi olma' kavramını bir çoğumuzun bilmediğini, yaşamın, sadece 'kendi' süzgecinden aktığını göremediğimizi. 

"Hey! Hoop bi dakka arkadaşım dur sen bi şu elini indir bakayım. Sen benim düşüncemin karşıtı laf etmeye mi kalktın lan!" İçimizde aslında tüm engellenmişliklerimize duyduğumuz, ama çaresizce kabullenip bastırdığımız öfkemizi nasıl büyüttüysek artık, saldıracak yer arıyoruz. Televizyon kanalları ağlayan, çaresiz insanlar ya da kavga ve patlayan silahların gürültüsü ile acı ve öfke çoğaltma virüsü gibi sızıyor ekranlardan evlerimize. Yönetenlerin yüzleri hep öfkeli, mutsuz. Sosyal medyanınsa iki yüzü var. Birinde herkes mutlu, diğeri kime çemkirsem derdinde. Yahu biraz sakinleş! Doğada yürü mesela, kendi iç sesini dinle biraz. Nereye koşturuyorsun huu? Andımız diye başlayan bir yazının bu noktaya gelmesi de bir enteresan oldu. Sanırım benim de doğaya çıkma vaktim gelmiş ;) Büyükler ortaya bir şey atıyor, biz de kendi aramızda ayrışıp saf tutuyoruz. Andımız okunsun mu, okunmasın mı? 

Peki andımızın ortaya çıkışı nasıl oldu? Reşit Galip kimdir?

1932 yılında Milli Eğitim Bakanlığı görevine getirilen Reşit Galip, Öğrenci Andı'nın yazarı olduğu gibi, Cumhuriyet'in ilk yıllarında uygulanan ezanın Türkçeleştirilmesinin de mimarlarındandır. Darülfünun olarak bilinen, üniversiteden çok medreseyi andıran bir kurumdan, zihniyet devrimine geçildiği dönemin en önde gelen isimlerinden olan Reşit Galip, Atatürk'ün devrimci felsefesini kavramış, eğitimi her türden gericilikle mücadele ederek Türk toplumunu daha ileriye götürmek olarak tanımlayan yeni genç bir kuşağın bayrağı devralamasının simgesiydi. 1933 Üniversite Reformu olarak bilinen bu devrim, 31 Mayıs 1933'te İstanbul Üniversitesi'nin açılışında dönemin Milli Eğitim Bakanı olarak Reşit Galip'in yaptığı şu konuşmadan anlaşılabilir:

"Dünya, uzaktan bakanların gözlerini karartacak surette ileri gidiyor. Biz bir çıkmaz içinde yarı boşuna çabalayan bir irfan cihazı ile daha yüz asır, ileri gidenlere yetişemeyiz. Geri kalanlar hayat haklarını günden güne kaybetmeye mahkum olanlardır."

Reşit Galip, gerek Darülfünun'un eski gerici kadrolarının temizlenmesinde, gerekse yurt dışından gelecek(Hitler'in aforoz ettiği) bilim insanlarının belirlenmesinde Milli Eğitim Bakanı olarak baş sorumluydu. Doktor ve gazeteciydi. Sağlık ve eğitim alanlarında yardım amacıyla, Halide Edip Adıvar başkanlığında kurulan Köycüler Cemiyeti'nin(Türk Ocakları) fiili önderiydi. Balkan Harbi, 1. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşına katıldı. Aydın Milletvekilliği yaptı. Türk Ocakları'nın kapatılması üzerine onun yerine kurulan Halkevleri örgütünün kurulmasında etkin rol aldı. Sonradan Türk Dil Kurumu'na dönüşecek olan Türk Dili Tetkik Cemiyeti içinde de yer aldı ve bu cemiyetin çıkardığı Öz Dilimiz dergisinin baş yazarlığını üstlendi.

Tüm değerlerimizi yitirmenin eşiğinden dönmüş küllerinden doğmuş bir ülkenin fertleri olarak, yeni kuşakların idealler ve ilkelere inanmış aydınlar olarak yetişmesi gerekirdi. Bu görev de, Milli Eğitim Bakanlığına düştüğünden Reşit Galip ilkokuldan başlayarak öğrencilere bu ruhu aşılamaya yönelmişti. Cumhuriyet 10. yılını doldururken 23 Nisan 1933 sabahı çocuklara kendi yazdığı bir andı okutmuş ve o gün Çocuk Haftasının açılış konuşmasında da bu metni tekrarlamıştı.

Bahsedilen yıllar Arapça, Farsça ve diğer ülkelerin dillerinden geçmiş sözcüklerle konuşulan bir dile sahiptik. Sadece dilimiz değildi elbette sömürgenlerce kuşatılan. Ezilen Türk Halkını bulunduğu durumdan kurtarmak, ancak yeniden millet olabilmekle mümkündü. Atatürk'ün kurmuş olduğu Cumhuriyet Türkiyesi, onun ilke ve inkılaplarıyla yeniden tek ruh ve tek millet olmamızı sağladı. Tam da bu nokta, yazının başında bahsettiğimiz birbirimize çemkirme konusunda tetikleyici olabilir. Malum, ülkemiz bir çok etnik grubun bir arada yaşadığı bir yer. Dolayısıyla andımızın okunmasına karşı olanların bir kısmı da bu kesimden. Peki, milletler meydana geliş dönemlerinde belli bir ırk temeline dayanmaktayken, başlangıçtaki ırk birliğini koruyabilmişler midir? Cevap; tam bir saflıkla korunamayacağıdır. Şu veya bu ölçüde bir karışma önlenemez. Çünkü her millet tarih sahnesine çıkmasından itibaren, yakın komşularından başlayarak bir çok milletle ilişki kurar. Savaşlarda kazanan taraf yendiklerinin toprağına sahip olduğu kadar insanlarına da sahip çıkmamış mı? Hele eski çağlarda milletlerin pek çoğunda yabancılara kız vermek kınanırken, kız almak üstünlük sayılmıştır. Çağımızda da insanlar ırkına, milletine, dinine, rengine bakmaksızın diledikleri kişiyle hayatlarını birleştirmekte özgürdür. Dolayısıyla millet olmak bir ruh meselesidir. İlla bir aidiyet arıyorsak bu, aynı coğrafyada yaşadığımız insanlarla oluşturduğumuz ortak dil, tarih ve kültür bağlarımızdan oluşur. Kurtuluş Savaşımızda birlikte hareket ettiğimiz tüm halklardan oluşan bağdır millet olmak. Türk Milleti ırkla tarif edilemez.

Beriki Türkmüş, öteki Kürtmüş de ama aynı zamanda Türkçüymüş, o özmüş de bu üveymiş... falan filan. Türkiye topraklarında dünyaya gelmiş ya da burada doğmamışsa da bile; burada üreten çoğaltan, emek veren, ülkemizi vatanı kabul etmiş olan, her insan aynı milletin evladıdır. Aslolan, sözün ötesindeki manadır. Ülküm, yükselmek ileri gitmektir. Güzel Atam, açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim!

Aynı coğrafyada yaşayanlar, aynı hamurun mayasıdır. Bu öyle bir hamurdur ki içindeki farklılıklardır lezzet katan. Milliyetçilik, hamurunu yani özünü sevmektir. Yoksa, bu hamurda en çok un var deyip unu sahiplenmek değil!





Kaynak: 
https://mustafakemalim.com/eski-milli-egitim-bakanlarindan-resit-galip-oldugunde-cebinde-sadece-5-lira-vardi/
https://www.aksam.com.tr/siyaset/andimizi-yazan-resit-galip-kimdir/haber-251160
https://books.google.com.tr/books




10.11 2018 tarihinde Akhisar Postası'nda yayımlanmış olan yazımdır.





Andımız, Milliyetçilik ve Reşit Galip Üzerine Andımız, Milliyetçilik ve Reşit Galip Üzerine Reviewed by Aytül Laçin - aynahikayesi.blogspot.com on Cuma, Kasım 16, 2018 Rating: 5

11 yorum:

  1. Andımızın nasıl ortaya çıktığı hakkında bilgim olmadığını farkettim :)
    Paylaşım için teşekkürler :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de genellikle merak ettiklerimi araştırıp, öğrenmek için yazıyorum ;) Ben teşekkür ederim

      Sil
  2. hergün okuyorduk ne güzel derslerden önce tüm kuvvetimizle heyecanımızla anılarda kaldı gitti...siyah önlüklerimiz ve beyaz yakalarımızla birlikte...bilgi için çok teşeküürler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben teşekkür ederim. Özellikle de tek başına ilk söyleyen(okutturan) öğrenci olma sırası geldiğindeki heyecan müthişti :)

      Sil
  3. Resim ne güzelmis. Sosyal medya apayri bir dünya ve bazi insanlar orada yasiyor gibi geliyor bana 😂

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. :)) Güzel benzetme :)
      Resim daha az rastladıklarımızdan olsun istedim.

      Sil
  4. Merhaba Aytülcüm :)
    Sosyal medya da her konu da atıp, tutan, saldıran, taciz eden kişiler var maalesef. Sırf bu nedenlerle yılların dostluklarını da bitirenler var. En yakın üniversite arkadaşlarım geçen sene farklı fikirlerde oldukları için birbirine girdiler. Gece gündüz aynı evi, odayı paylaşmış insanlar. Ben bazı durumlarda yazmanın yanlış algılandığını düşünüyorum. O sebeple konuşulması hatta yüz yüze gelinmesinden yanayım. Onca yılların verdiği dostluklar sosyal medya paylaşımları ile bitmesi çok üzücü. Herkes farklı düşüncelerdedir. Hayatta en nefret ettiğim şey düşüncelere saygısızlıktır. Olmayan bir şeyi var gibi algılayıp, kendini buna inandıran insanlar. Yani Paranoyak düşünceler hariç saygı duyarım. :)

    Zaman zaman öfkemizi, sakinliğimizi koruyamıyoruz. İnsanız sonuçta. Böyle durumlarda senin de yazdığın gibi doğa yürüyüşleri, deniz havası bana iyi geliyor.
    Andımızı her gün okuyorduk, sıra tek başımıza kendimize geldiğinde nasıl bir heyecandı. Şimdi çocuklarımız bu heyecanı yaşayamıyor.

    Ah o aynı köylüsünü arayan, kız verenlerin ve kız alanların ne zaman bu fikirleri değişecek acaba :) Ben mesala hep yabancı gelin oldum.:) Duydulandıran, düşündüren, bilgilendiren yazın için teşekkür ederim canım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba canim, sosyal medya hayatımızın ortasına oturdu ve dolayısıyla hayatımızda önem arz eden diğer her şey gibi, yaşantımızın, ilişkilerimizin şekillenmesindeki rolü büyük. Tabii ki bundaki ölçü, yine kişilerin karakterleri. Belli bir olgunluğa erişmiş olan insanlar yine dengeyi buluyor tabii ki :) Hakaret boyuna vardırmadan, yapıcı bir yol izlendiğinde sorun kalmayacak ama, oluyor maalesef.
      Andımızı okuduğumuz yıllarda bizim için okula gitmek kadar olağan olan bir şeyin, şimdilerde tartışma konusu olup kaldırılmaya vardırılması da ayrı mevzu.
      Yabancı gelin konusunu bilmiyordum ama bildiğim bir şey var, öz be öz Cansın Sibelcim :) Kocaman sevgilerle çok teşekkür ediyorum.

      Sil
  5. Andımız farkındalık ve bilinç için önemli. Okurken hep gurur duyardım. Tarhihsel geçmişini bu güne kadar bilmediğime üzüldüm. Teşekkürler..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Öğrenmek bitmiyor. O yüzden de en çok öğrenmek istediğim konularda yazmayı seviyorum :) Ben de yazmadan önce araştırıp öğrendim. ben teşekkür ediyorum.

      Sil

Blogger tarafından desteklenmektedir.