Eylül... Duygu ayıdır birçok kişi için.Kimine göre hüzün mevsimidir sonbahar.Kısa süreli tatlı tatlı bir hüzne eyvallah.Ama fazlası, çağın moda sözcüğü "depresyon"a giden yolun önünü açar mazallah.Her şey tadında güzel ne de olsa.Güneşi ne kadar görebildiğim hep ruh halimde mühim değişikliklere yol açmıştır.Hava soğukmuş dert değil, ama güneş yoksa işte o zaman üşürüm ben.Bu ay da serin, ılık.Yani en sevdiğimden.Yanmadan donmadan ama çoğu zaman güneşli.Bu yıl benim için ilklerin yılı.Kendimle yeni-den tanışma yılım.O yüzdendir ki; farkettim de eylülü çok sevdim bu sene.En sevdiğin ay nedir diye sorsalar (ilk ve orta öğretimde anket sorularımız vardı eskiden), Mayıs derdim düşünmeden.Şimdi ikinci sırada sanki.Beğeniler değişiyor zamanla.Kimbilir seneye belki başka bir ay olur favorim.
Mesela, Mart ayı."Mart ayı dert ayı" diye bir sözümüz vardır.Hayatımızı ele geçirmiş olan güç; para, hükmeder insanlığa.Ezdikçe minnacık ettiği ruhunu yok eder sonunda.Aslında yok olmaz.Sadece zaman zaman en güçlü insanı bile, ruhunun varlığını bile unutacak kıvama getirir .İşte böyle böyle, ele geçirmeyi başardığı narin bedenler daha bir muhtaç hale gelir ona.Giyinmek lazım, ısınmak lazım, yemek lazım, barınmak lazım...Lazım da lazım işte.Bu soğuk ay da, kıt kanaat yaşayan insan canlılarına dert ayıdır tabii ki.Ama ben öte taraftan bakmayı sevenlerdenim ya, bu yandan bakınca iki önemli doğuma ev sahipliği yapan aydır benim için Mart.Yok yok!Korkmayın.12 ayın değerlendirmesini yapmayacağım ;) Birincisi, bedenimde oluşan minik mucizenin sıcaklığını dudaklarımla hissedebildiğim gün.Hayatımın en olağanüstü günü yani.İkincisi ise, bloğumun; Ayna Hikayemin başladığı gün.
Geçtiğimiz kış boyunca, aylarca onulmaz doğum sancıları çektim içimde.Bir değişim yapmalıydım kendimde, derinden hissediyordum.Ama kahrolası "şartlar" nasıl izin verecekti.Değişim için cesaret gerek.Hıı tabii, söylemesi kolay."Cahil cesareti" diye bir laf vardır ya, bu bilindik lafın ilk sözcüğünün yaşa ve dolayısıyla sorumluluklara denk gelen bölümüne varalı çok olmuştu.Yeni sözcük; olgunluktu artık.Facebookta 40 yaşındaki bir kadının ağzından yazılmış yazıya denk gelmişsinizdir büyük ihtimalle.Kadının kendini iyisiyle kötüsüyle irdelediği ve kendini yeni-den bulmuşcasına daha bir sevdiği farkındalığı anlatır özetle.Demek ki benim sancılarımın, geçtiğimiz kışa denk gelmesi de tamamen tesadüf değilmiş.Ama ben, benim sonuçta.Üç yıl önce, ya da beş yıl sonra da böyle bir süreç yaşayabilirdim.Ya da, her şey sütliman olurdu da, sadece "kaz ayaklarım mı oluştu?" derdine düşerdim.
"Mecburiyet" lafından nefret ederim."Nefret" sözcüğünü de hiç sevmem halbuki.Ne ağır sözcüktür o öyle.Yaşam amacımızın "Sevgi" olduğuna inanan bana da, hiç uymuyor üstelik.Amaan neyse işte, mecburiyetleri olabildiğince aza indirmenin bir yolunu bulmalıydım.Hani insan isterse yapamayacağı şey yoktu... Ben de, bana kalmayan zamanlarımı, uykumdan çalıp araştırmaya başladım.İnternette oradan oraya gezinirken "blog yazarlığı"yla karşılaştım.Para kazanmaya odaklanmış hayatımın, kalan kısmını zevk alarak üreteceğim işi yaparak geçirme amacıma denk düşen sihirli sözcük; "yazarlık"tı.En büyük hayalim, çok donanımlı bir müzikalde dans da eden bir başrol oynamaktı.Ne yazık ki, hiç bir şey için geç değil diyen ben, artık geç olduğunun farkındaydım.Zirveye giden yolun başlangıç noktası yıllar önce konmalıydı.Hayaller hayatımın olmazsa olmazıysa da, oğlak burcunun gerçekçi yanı ağır bastı her zaman.Yine de hayatın Nirvanasına giden bir yol mutlaka vardır.Benim için de bu yol yazmaktı.Günün en sevdiğim zamanı, okuyup yazarak geçirdiğim zaman.Ve ben de blog yazarlığını seçtim.
İyi ki de bloğumu açmışım.Hayatım boyunca verdiğim en doğru biri kararlardan bence.Binlerce takipçisi olan bir bloğum yok.Daha altı ayımı bile doldurmadım nihayetinde.Ayrıca öyle bir derdim de yok.Öte yandan daha çok kişinin okuduğu biri olmayı hangimiz istemeyiz ki.Bu, bir müzisyenin yapabileceğinin en iyisini yapmak için çabalayıp gerisini zamana bırakması gibi benim için.Piyasa müziği yapmayı reddediyorum.Abidik gubidik "çikita muz" söylerek, ya da halkımız acı sever deyip istenileni vererek ucuz nağmelerde kaybolmak istemiyorum.Aksine iş nasıl bir sorumluluksa, ben de en gönüllüsünden sorumluluk duyuyorum.Yazamadığım ya da arkadaşlarımın yazdıklarını okuyamadığım zamanlar eksik hissediyorum.Aklımın bir yanı burda kalıyor hep.
Ama bir derdim var.Bir nevi, bloggerca yakınmaca.Okuduklarımdan gözlemlediğim kadarıyla birçok blogger arkadaşım çevrelerine, hatta ailelerine bile bloglarında yazdıklarını söylemiyor.Kesinlikle eleştirmek için demiyorum bunu.Herkesin seçimine saygım sonsuz.Hatta kimliklerini açıklamadan, daha bir olduğu gibi yazan arkadaşların gizemli yazılarını okumak ayrı bir keyif.Çaktırmadan yazmak da ayrı bir meziyet doğrusu.Belli bir zaman geçiyor sonuçta yazarken ve okurken.Onları tebrik ederek kendi derdime döneyim.
"Sanatçıyım" demekten kaçar ya birçok sanatçı...Sanki "ben oldum piştim" demektir çünkü.Mütevaziliği yeğleyip başkalarının söylemlerine bırakır birçoğu bu sözcüğü.Ben de "bloğum var orda yazıyorum kendimce" diyorum.Her eline mikrofon alan kendini Müzeyyen Senar gibi sanatçıdan sayıyor gibi bakılmasın diye, korkuyorum "blog yazarıyım" demeye.Şimdiye kadar herkesten destek gördüm.Sağolsun tüm sevdiklerim, heyecanımı paylaşıp yüreklendirdiler yazma hususunda.Ama bana en çok inan kişi müstakbel eşim oldu.Ayrıca teşekkürler ona.Onun dışındaki birçok insan bir süre sonra "Amaan bu da kendini yazar belledi hepten.Maaş alcan sanki.Bakmayıver bloğuna da bugün."... gibi söylemler ya da imalarda bulunmaya başladılar.Öyle ya, para kazanmaya ya da boş laklağa ayrılır zaman.Ruhunu doyurmak da neymiş...Yatılı misafirin gelir.Çalışıyorsundur işe gidersin.Herkes için sıradan bir durumdur.Siz sohbet ededurun benim bir iki saat işim var bilgisayarda diyemezsin.Maaşından mı kesecekler sanki.Birkaç gün bakmayıver.Bayram geldi boşver, tatil geldi boşver, boşver, boşver.
30 Ağustos Zafer Bayramımız, 1 Eylül Barış günü, Che'ye uzatılan diller, Devlet Tiyatroları'nda klasiklere gelen yasaklar, 6 Eylül Akhisar'ın kurtuluşu, şiirler, şarkılar, öyküler, öykünmeler ertelendi işte böyle.Bir sürü söyleyeceği varken diyememek gibi.Sen de sonra yazarsın.Ne dertmiş bu.Sanki memleket meselesi diye düşünenler de olabilir.Dert bu kardeşim.Ben bunu dert ettim.Yaptığın işe (iş demek para kazanmakla eş anlamlı malesef bizde) düpedüz saygısızlık bu.Benim için önemli olanı önemsiz saymakla eşdeğer çünkü saygısızlık ölçüsü. -meli, -malı zorunluluk kipleri olmayan cümlelerin geçmediği her cümle değersizmiş gibi.Yaşamak doğ, büyü, evlen, çocuk yap, çalış, öl değildir elbette.Yaptığın ne olursa olsun, seni sen yapan odur.
Bu durumu tek ben yaşamıyorumdur herhalde.Açıkçası merak ediyorum şu anda bu yazıyı okumakta olan blogger arkadaşım, sen de yaşadın mı aynı sıkıntıyı?
Mesela, Mart ayı."Mart ayı dert ayı" diye bir sözümüz vardır.Hayatımızı ele geçirmiş olan güç; para, hükmeder insanlığa.Ezdikçe minnacık ettiği ruhunu yok eder sonunda.Aslında yok olmaz.Sadece zaman zaman en güçlü insanı bile, ruhunun varlığını bile unutacak kıvama getirir .İşte böyle böyle, ele geçirmeyi başardığı narin bedenler daha bir muhtaç hale gelir ona.Giyinmek lazım, ısınmak lazım, yemek lazım, barınmak lazım...Lazım da lazım işte.Bu soğuk ay da, kıt kanaat yaşayan insan canlılarına dert ayıdır tabii ki.Ama ben öte taraftan bakmayı sevenlerdenim ya, bu yandan bakınca iki önemli doğuma ev sahipliği yapan aydır benim için Mart.Yok yok!Korkmayın.12 ayın değerlendirmesini yapmayacağım ;) Birincisi, bedenimde oluşan minik mucizenin sıcaklığını dudaklarımla hissedebildiğim gün.Hayatımın en olağanüstü günü yani.İkincisi ise, bloğumun; Ayna Hikayemin başladığı gün.
Geçtiğimiz kış boyunca, aylarca onulmaz doğum sancıları çektim içimde.Bir değişim yapmalıydım kendimde, derinden hissediyordum.Ama kahrolası "şartlar" nasıl izin verecekti.Değişim için cesaret gerek.Hıı tabii, söylemesi kolay."Cahil cesareti" diye bir laf vardır ya, bu bilindik lafın ilk sözcüğünün yaşa ve dolayısıyla sorumluluklara denk gelen bölümüne varalı çok olmuştu.Yeni sözcük; olgunluktu artık.Facebookta 40 yaşındaki bir kadının ağzından yazılmış yazıya denk gelmişsinizdir büyük ihtimalle.Kadının kendini iyisiyle kötüsüyle irdelediği ve kendini yeni-den bulmuşcasına daha bir sevdiği farkındalığı anlatır özetle.Demek ki benim sancılarımın, geçtiğimiz kışa denk gelmesi de tamamen tesadüf değilmiş.Ama ben, benim sonuçta.Üç yıl önce, ya da beş yıl sonra da böyle bir süreç yaşayabilirdim.Ya da, her şey sütliman olurdu da, sadece "kaz ayaklarım mı oluştu?" derdine düşerdim.
"Mecburiyet" lafından nefret ederim."Nefret" sözcüğünü de hiç sevmem halbuki.Ne ağır sözcüktür o öyle.Yaşam amacımızın "Sevgi" olduğuna inanan bana da, hiç uymuyor üstelik.Amaan neyse işte, mecburiyetleri olabildiğince aza indirmenin bir yolunu bulmalıydım.Hani insan isterse yapamayacağı şey yoktu... Ben de, bana kalmayan zamanlarımı, uykumdan çalıp araştırmaya başladım.İnternette oradan oraya gezinirken "blog yazarlığı"yla karşılaştım.Para kazanmaya odaklanmış hayatımın, kalan kısmını zevk alarak üreteceğim işi yaparak geçirme amacıma denk düşen sihirli sözcük; "yazarlık"tı.En büyük hayalim, çok donanımlı bir müzikalde dans da eden bir başrol oynamaktı.Ne yazık ki, hiç bir şey için geç değil diyen ben, artık geç olduğunun farkındaydım.Zirveye giden yolun başlangıç noktası yıllar önce konmalıydı.Hayaller hayatımın olmazsa olmazıysa da, oğlak burcunun gerçekçi yanı ağır bastı her zaman.Yine de hayatın Nirvanasına giden bir yol mutlaka vardır.Benim için de bu yol yazmaktı.Günün en sevdiğim zamanı, okuyup yazarak geçirdiğim zaman.Ve ben de blog yazarlığını seçtim.
İyi ki de bloğumu açmışım.Hayatım boyunca verdiğim en doğru biri kararlardan bence.Binlerce takipçisi olan bir bloğum yok.Daha altı ayımı bile doldurmadım nihayetinde.Ayrıca öyle bir derdim de yok.Öte yandan daha çok kişinin okuduğu biri olmayı hangimiz istemeyiz ki.Bu, bir müzisyenin yapabileceğinin en iyisini yapmak için çabalayıp gerisini zamana bırakması gibi benim için.Piyasa müziği yapmayı reddediyorum.Abidik gubidik "çikita muz" söylerek, ya da halkımız acı sever deyip istenileni vererek ucuz nağmelerde kaybolmak istemiyorum.Aksine iş nasıl bir sorumluluksa, ben de en gönüllüsünden sorumluluk duyuyorum.Yazamadığım ya da arkadaşlarımın yazdıklarını okuyamadığım zamanlar eksik hissediyorum.Aklımın bir yanı burda kalıyor hep.
Çok güzel insanlar tanıdım altı ayda.En samimisinden hayatlar.Facebooktaki yanlamasına tuttuğumuz zafer işaretli parmaklarımızın ön planda olduğu fotoğraflarımızdan bile, daha canlı birer fotoğrafa dönüştü her blogger arkadaşım gözümde.Herbiri ayrı ayrı.Tanışmadan sevmenin, sevilmenin hazzını ilk kez duyumsadım böylesine.İşte, en çok da bu yüzden iyi ki blog yazarlığını seçmişim.
Ama bir derdim var.Bir nevi, bloggerca yakınmaca.Okuduklarımdan gözlemlediğim kadarıyla birçok blogger arkadaşım çevrelerine, hatta ailelerine bile bloglarında yazdıklarını söylemiyor.Kesinlikle eleştirmek için demiyorum bunu.Herkesin seçimine saygım sonsuz.Hatta kimliklerini açıklamadan, daha bir olduğu gibi yazan arkadaşların gizemli yazılarını okumak ayrı bir keyif.Çaktırmadan yazmak da ayrı bir meziyet doğrusu.Belli bir zaman geçiyor sonuçta yazarken ve okurken.Onları tebrik ederek kendi derdime döneyim.
"Sanatçıyım" demekten kaçar ya birçok sanatçı...Sanki "ben oldum piştim" demektir çünkü.Mütevaziliği yeğleyip başkalarının söylemlerine bırakır birçoğu bu sözcüğü.Ben de "bloğum var orda yazıyorum kendimce" diyorum.Her eline mikrofon alan kendini Müzeyyen Senar gibi sanatçıdan sayıyor gibi bakılmasın diye, korkuyorum "blog yazarıyım" demeye.Şimdiye kadar herkesten destek gördüm.Sağolsun tüm sevdiklerim, heyecanımı paylaşıp yüreklendirdiler yazma hususunda.Ama bana en çok inan kişi müstakbel eşim oldu.Ayrıca teşekkürler ona.Onun dışındaki birçok insan bir süre sonra "Amaan bu da kendini yazar belledi hepten.Maaş alcan sanki.Bakmayıver bloğuna da bugün."... gibi söylemler ya da imalarda bulunmaya başladılar.Öyle ya, para kazanmaya ya da boş laklağa ayrılır zaman.Ruhunu doyurmak da neymiş...Yatılı misafirin gelir.Çalışıyorsundur işe gidersin.Herkes için sıradan bir durumdur.Siz sohbet ededurun benim bir iki saat işim var bilgisayarda diyemezsin.Maaşından mı kesecekler sanki.Birkaç gün bakmayıver.Bayram geldi boşver, tatil geldi boşver, boşver, boşver.
30 Ağustos Zafer Bayramımız, 1 Eylül Barış günü, Che'ye uzatılan diller, Devlet Tiyatroları'nda klasiklere gelen yasaklar, 6 Eylül Akhisar'ın kurtuluşu, şiirler, şarkılar, öyküler, öykünmeler ertelendi işte böyle.Bir sürü söyleyeceği varken diyememek gibi.Sen de sonra yazarsın.Ne dertmiş bu.Sanki memleket meselesi diye düşünenler de olabilir.Dert bu kardeşim.Ben bunu dert ettim.Yaptığın işe (iş demek para kazanmakla eş anlamlı malesef bizde) düpedüz saygısızlık bu.Benim için önemli olanı önemsiz saymakla eşdeğer çünkü saygısızlık ölçüsü. -meli, -malı zorunluluk kipleri olmayan cümlelerin geçmediği her cümle değersizmiş gibi.Yaşamak doğ, büyü, evlen, çocuk yap, çalış, öl değildir elbette.Yaptığın ne olursa olsun, seni sen yapan odur.
Bu durumu tek ben yaşamıyorumdur herhalde.Açıkçası merak ediyorum şu anda bu yazıyı okumakta olan blogger arkadaşım, sen de yaşadın mı aynı sıkıntıyı?
Bu arada uzak kaldığım için gecikmiş bir teşekkür etmek istiyorum sizlere.Sevgili Umut Kurall arkadaşımın bloğumda düzenlediği "- Neden? - Günü, Blogger Buluşması" etkinliğimiz için kendisine, katılan katılamayan tüm arkadaşlarıma desteklerinizden dolayı sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.Yeni arkadaşları da tanıma fırsatı buldum bu vesileyle.Eylül güzel zamanlar demek.Dertsiz, sıkıntısız, barışlı, sevgili, ışıklı, mutlu yarınlarımızın başlangıç zamanı olması umuduyla.Hayatınızın Nirvanasına giden o yolu bulun ve hep O yolda kalın......
Eylül Tadında Bloggerca Yakınmaca
Reviewed by Aytül Laçin - aynahikayesi.blogspot.com
on
Perşembe, Eylül 08, 2016
Rating:
Ben de yaklaşık 6 aydır bu işin içindeyim.Öğreneceğim çok şey olduğunu görüyorum.Felsefe olarak iyi niyet esastır diye bakarım.Siz öncelikle kendiniz için iyi bir şey yapıyor ve yazıyorsunuz.Çevreye bazen kulak tıkamak iyidir.Annem 76 yaşında ve geç diye bir şeye inanmadığını söyler.Ben de annem gibi düşünüyorum.Hiç bir şey için geç değildir,yeter ki isteyelim ve gayret gösterelim.Sevgilerimle...
YanıtlaSilHaklısınız Yurdagül.Kesinlikle hiçbir şey için geç değil.Ben de sadece, 40 yaşından sonra bale öğrenememek gibi olmayacak yanını kastettim ;))
SilBu arada sizin zamanınızı ayrlayabilmenizi çok takdir ettiğimi söylemeliyim.Hem bana, hem diğer arkadaşlara yorumlarınızla desteğinizi hiç eksik etmediğinizi gözlemlediğim için;) Sevgilerimle .
Her şeyi plan dahilinde yapmaya çalışıyorum.Sizleri ve blog yazarlığını çok önemsiyorum.Ekimde senaryo yazarlığı kursum da başlıyor.Spor,kurs,iş,blog derken bir şeyler yapacağız artık :) Sevgilerimle canım benim :)
SilHarika ;)Hayırlı olsun.Bu da sizin yolunuz.Ve çok güzel.Yenilene yenilene ve keyif alarak üretmek.Ben de yazarlığa dair bir kursa gitmeyi çok istiyorum.En çok da, fantastik edebiyat üzerine.İzmir'de bildiğiniz bir kurs varsa çok isterim.
Silİzmir'i fazla bilmiyorum.Ankara'da benim gideceğim kurs.Baya araştırarak buldum.Fiyatlar da çok yüksek üstelik :( Benim gideceğim kurs Yenimahalle Belediyesinin :)Fiyatı çok düşük :) Sınırlı sayıda kişi alıyordu.Takip ettiğim bir şeydi yazıldık işte ablamla :) Bakalım bizi neler bekliyor?Sizin de gönlünüzce olur inşallah :)
SilÇok teşekkürler ;)
SilBenim herkes biliyor, pek bir şey değişmiyor:)) En sevmediğim ay ekimdir ekim ayı bizim için yıkım ayıydı çok üzüntüler yaşadık o yüzden unutamıyoruz:/
YanıtlaSilBüyük geçmiş olsun.Umarım önümüzdeki ekim ve yaşamınız boyu her ekim çok güzel geçer...
SilBahar aylarını çok severim. Blog da kendi ismimle yazmıyorum ama bütün tanıdıklarım blog yazdığımı biliyor. Facebookda da yazılarımı paylaşıyorum. Bazı yakınlarım destek oldu. Ama köstek olan olmadı:) Ayrıca kimin ne dediği de çok önemli değil. Ben yazınca kendimi iyi hissediyorum. Beğenmeyen de okumasın:) Herşey de para değil ki ama... Sevgiler...
YanıtlaSilKesinlikle beğenmeyen okumasın ;)
SilSevgilerimle
İyi ki tanıdım seni Aytül diyerek başlamak istiyorum.Ne kadar güzel, anlamlı ve ayrıntılı bir yazı...Bir kere mutluluğunun daimi olmasını diliyorum.Eşinle, ailenle ve bebeğinle sonsuza dek.Sonra blog hikayen.Blogları olduğunu saklamak mecburiyetinde olanlar için üzülürüm.Zaten bana öyle geliyor ki, blogla meşguliyeti anlayışla karşılamamak belki de sırf ülkemize ve bu tür sığ düşünceli kimselere mahsustur.Ben bu konuda mahlas ismim haricinde oldukça açık görüşlüyüm.Aslında ismimi de bir yayınımda açıklamıştım.
YanıtlaSilSanata ve değerli olan bir çok şeye yapılan saygısızlıkları büyük bir dehşetle karşılıyor, üzülüyor ve şiddetle kınıyorum.Vatanımızın eski huzuruna kavuşmasını özlemle bekliyorum.Tarih yazmaktan utanacak...
Ben bloglamanın çok faydasını gördüm.Yazmak bana derman oldu.Okumaya daha fazla zaman ayırmam gerektiğini biliyorum.
Aylara gelince Aytül'cüğüm.Ben ağustos ayında doğdum, eylülü, mayısı, aslında tüm ayları severim.Kötü olaylar yüzünden ayların değerini yadsımam.O zaman tüm aylara küsmem lazım:))
Blog arkadaşlarımın çoğunu benden genç pırıl pırıl, senin gibi gençler oluşturuyor ki enerjilerinizi alıyor ve hepinizi çok seviyorum.Yazmayı seçtiğin için seni kutluyorum canım.Şahane yazıyorsun.Sevgiyle kucaklar öperim canım :))
Çok çok teşekkürler Ece ablacım.Ayrı ayrı her sözcüğün için hem de.Enerjinin büyüğü senden bizlere geçiyor asıl.Yazmanın yaşı yok.En güzel yanı da bu.Ölene kadar bizi mutlu edecek olan ifade biçimimizi bulmuşuz.Daha ne olsun ;)
SilKocaman sarılıyorum hem de görmeden ;)
Çok güzel ve anlamlı bir yazı olmuş. Çevre konusunda çok haklısın, kendi blogumu açalı daha 1 veya 2 ay olsa da başta çekindiğim durumlar vardı. Daha önce blog açma girişimlerinde bulunmuş fakat devam ettirememiştim. Şimdi ise kollarımı sıvadım ve bunu kendim için yapmalıyım dedim. Çevremdeki insanlara ben blog açıyorum, blog yazacağım demeye çekinmedim fakat ilan etmedim de. Kendi çapımda bir şeyler yapıp eğlenmek amacım. Beraber birbirimize destek vererek, burada yeni insanlar tanıyarak da devam ediyorum yoluma. Ne mutlu bana ki çok güzel insanlar tanıdım kısa sürede.
YanıtlaSilÇok teşekkürler.Hoşgeldiniz.Bu arada bloğunuz hayırlı olsun.Madem ki hayat paylaştıkça ve sevip sevildikçe güzel, bizlerin de yaptığımız budur.Daha ne olsun ;)
YanıtlaSilEskilerden de olsam hala yeni bir şeyler öğrenmenin mutluluğu ile paylaşım yapıyorum:)çevremde bilmeyen yoktur hiç olumsuz tepki almadım aksine yaptığım şeyleri görmekten mutlu oluyorlar.
YanıtlaSilBen olumsuzlukların aylarla çok ilgili olduğuna inanmıyorum denk geliyordur diye düşünürüm .Kucak dolusu sevgiler.
Haklısınız olumsuzlukları aylara yüklememek lazım ;) Ne güzeldir değil mi takdir görmek, mutlu etmek ve olmak.Sevgiler bizden kocaman ;)
SilNe hoş bir yazı. Geç kalmışlık diye bir şey olmadığının inancındayım, insan yeter ki istesin. Bir de blog ortamını diğer sosyal medya araçlarına benzetenlerden uzak durmalı, burası bizim kişisel günlüğümüz. Pohpohlanmak gibi kaygısı olmayan insanlarla etkileşimde olmalı.
YanıtlaSilÇok teşekkürler.Bazen yazdıklarımın, bazı mim sorularının cevapları olduğunu fark ediyorum ;) Bu yayınım da "blog açmaya nasıl karar verdiniz?", "blog yazmaya başladıktan sonra ne gibi sıkıntılarla karşılaştınız?" 'a cevap gibi oldu ;) Sevgilerimle...
SilÇok güzel bir yazı olmuş emeğinize sağlık:) bende beklerim
YanıtlaSilÇok teşekkürler hoşgeldiniz ;)
SilGeldim bile;)
Çok teşekkürler hoşgeldiniz ;)
SilGeldim bile;)
Cansınız:) boyle içten yorumlara bayılıyorum :)
SilAytülll, yine dedim işte beni yazıyor bu yazısında da. Bu kadar ortak yönü bulmak İzmir'in havasından mıdır bilmiyorum ama seninle orta bir yerde buluşmak hoşuma gidiyor ( tabii kendi adıma konuşuyorum ). Eylül ayı en sevdiğim ay. O yüzden eşimle tanıştığımız da ikimiz de hiç düşünmeden ilerde bir kızımız olursa adı Eylül olsun dedik 😊. Eylül başlığını görünce hiç düşünmeden yazının içine atlamam da ondan 😁. Mart ayı dert ayı diyorlar ama Polyannanın gözlüğünü takınca baharın müjdecisi olduğunun resmini görüyorum ben. Gerçi Nisan en sevdiğim insanı alsa da benden 😔 yinede bir yanlışın tüm doğruları götürmesine izin vermemeyi öğrettim kendime ben zaman için de. Blog olayına gelince saklamak değil de, aslında sorun işte tam da bu anlaşılamamak. Ben ilk blog ortamını keşfettiğim de tanıdığım herkese sağa sola davulla ulaklar göndermiş, tanımadıklarıma ise neredeyse posta güvercini göndermiştim ve sonuç dudak kenarında koca alaycı bir gülüşle karşılanmıştım. Ve tıpkı senin dediğin gibi aman sen de ne abartıyorsun bu işleri laflarıyla karşılaşmıştım. Amaann olsun en büyük destekçim eşim 😁. Bak böyle söyleyince bende neredeyse 9 aylık olmuşum ve iyi ki buradayım. En zor günlerimi blog dostlarım ve bloğum sayesinde aştım ve hala aşmaya çalışıyorum diyelim. Ne kadar uzun bir yorum olmuş bu böyle kulakları çınlasın bu kadar uzun konuşunca sevgili Kurall bana kızıyor ama ne yapalım o da benim kusurum olsun 😄 ( kurall sana sataşmasaydım olmazdı ki 😄😄)
YanıtlaSilAh Zehra tüm samimiyetimle söylüyorum o buluşma yerini hissediyorum ve orayı çok seviyorum.Hatta sanki o yer, yakında gözle görünür bir buluşma noktasına dönüşecek gibi ;) Şaka gibi gelecek ama ben de en sevdiğim insanı nisanda kaybettim.Yine de acımızı aylara yüklemek olmaz tabii.
SilBloğuma saygı duymayanları ayıklıyorum.Burası bizim karşılıksız emek verdiğimiz, mutlu olduğumuz yer.O kişileri yüzeysel arkadaşlar sınıfına koyuyorum ben de.Neyse ki destekleyen, hatta kendi facebook sayfalarında paylaşarak destekleyen gerçek dostlar var.Gerisi hikaye ;)
Sen yaz uzun olunca daha tatlı oluyor yorumlarını okumak.Kurall'ın da kulakları çınlar bol bol ;)
Eylül'e de sana da kocaman sevgiler...
okumadım ki :DD
SilKulaklarını çınlattık kii ;)
SilOkumuşsun ki 😁😁. Dedim ben sana bugün bu pinokyo çok manidar hahaha 😁😁
SilAyyy ne güzel olur o buluşma öyle, ne çok isterim. İnşallah diyelim o zaman birgün bir yerde. Bir de Derya var Demirkadın, böyle içten samimi o da İzmir'li, cıvıl cıvıl henüz tanımadıysan tanımanı çok isterim. Ne güzel bir buluşma olur 40 yıllık hatır kahvesinin ilk buluşması. Sevgilerimle 💖💕
YanıtlaSilDemirkadın'ı da tanıyorum tanıyorum tabii. Olmamı harika olur.Oleyy ;)
YanıtlaSilBenim Pc de kalp yok.Siyah Kuğu'nun yaptığı gibi yapayım ben de;) Kalp Kalp Kalp
Güzel bir derleme olmuş çok beğendim. Blog yazarlığı benim için "yaşamı kaydet"mektir. Bunu Pek çok kişi anlayamaz. Bu nedenle ben blogum olduğunu kimseye söylemem. Aileden, akrabalardan kimse bilmesin daha iyi. Yaşamı bir yerlere kaydetmek çok iyidir, hem de çok iyi. Diğeri ise yasamı aslında düşüncelerimiz ile var ediyoruz. Ne düşünürsek oyuz.Bu konuyu ilerisi günlerde isleyecegim. Yazının sonunda siyasi gündem için yazdıkları İcin işe bazı şeyleri duymazdan gelmek lazım. Kitaptan, piyesten korkmak da neyin nesi? Sevgi dolu nesillerin oluşması için mesaj verse şu siyasiler biraz da... Sevgi dolu günler dileği ile... Yazmaya ve bloga devam...
YanıtlaSilAslında siyaseti hiç sevmediğimden yazılarımda da siyasete girmemeye özen gösteriyorum.Çünkü biliyorum ki senin de, hepimizin de hayal ettiği gibi sevgi dolu nesillerin oluşması için verecekleri mesaj ve çabalar ütopik derecede hayal geliyor bana.Neyse yine de siyasete dair olanları bu kadarla bırakayım ;)
SilNe düşünürsek o olduğumuza dair yazını merakla bekliyorum.Sevgilerimle...
Bende Kimseye söylemiyorum. Biliyorum ki Çok bilen Çok okuyan Çok iyi Analiz eden bir sürü enler çıkıcak karşıma ve ben deliricem istemiyorum. Kendi çapımda kendimi rahat bir yerde içimden gelenleri aktarabilmek bunu istiyorum. Birde ben sıkılan bir yapıya sahibim. Biliyorum ki onların orada olması beni sıkar hiç gerek yok Rahat özgür bir alan da olmalıyım İşte sana söylenen durumlar bile insanların ne kadar hemen önyargıda bulunduğu ve ne kadar ben merkezli olduğunu bana hatırlatıyor. Çünkü saygı duymuyorlar Her durum Her emek Her ayrılan vakit ve bunun için patlayan düşünceleri aktarmak öyle kolay değil Ama onlar için ne olucak ki yaa Bırakında bunu yazan kişi düşünsün Bir ellerinizi çekin bir alkışlayın Bir destek olun Korkmayın eller alkışlanmaktan aşınmaz Destek olmaktan ağızlarda gurur yerle yeksan olmaz Azcık motive etmekle İnsandan bir şey kaybetmez ama nerede Peh peh peh...
YanıtlaSilAslında sorunun temeli, yine genele uymaktan kaynaklı sanırım.Bir nevi sürü psikolojisi gibi.Toplum tarafından kabul görüp onaylanmış -bu şekilde öğrenilip ezberlenmiş- bir konuda çalışmalar yapıp üretiyorsan, (hatta üretmesen de olur yeter ki bilineni yap) o zaman anlaşılabiliyorsun.Ben de diyorum ki, beni anlayan bendendir.Anlamaya çalışmayanı neyleyim ;))
SilTeşekkürler yorumun için sevgili Mayıs.
Karpuzu kesmeden önce bir minik soru???? Anlamaya çalışmayanı çok olursa ne olur...
SilAnlayanlarla karpuz kesilir ;) Tek kişi bile yeter.Kiiii, biz çokuz Bloggerın derdini blogger anlar ;)
SilKarpuzu keserken bana da haber verinnn tamam mı ?😀😀😀
YanıtlaSilSensiz karpuzun tadı mı olur ki ey Zehra ;)
SilHahahahahahahah Zehra sensiz Karpuz olmaz peynirde koyarız simit sever misiniz bilemedim Buradan çıkardığım sonuç sanırım hepimiz boğazımıza düşkünüz :)
SilMayıscım burlada biz simite gevrek diyip dururuz ya, Zehra en yağlısından boyozları da ediverir bize gari ;)
SilTeşekkürler ve hoşgeldiniz.Geliyorum hemen ;)
YanıtlaSilSanırım seni daha iyi tamıma adına geçmişe doğru okumam gerekiyor. Harika bir yazı bu. Ben anonim blog yazarlarını yadırgamıyorum. Daha özgürce yazmaladında faydası vardır. Güya bende akşam sefası diye açtım. Ama bütün Yakınlarım haberdar. Okumuyorlarmış gibş yapıyorlar, ama ben biliyorum okuyorlar. Bende onlar okumuyormuş gibi yazıyorum zaten. Ama bazen keşke anonim yasaydım derim. Biz kıçı kırık bloggegler bile özgürce yazamıyorsak eğer diye düşünürüm bazı bazı.
YanıtlaSilAnlamak isteyenlerin ve anlayabileceklerin dahil olacağı şekilde, anonim kadar kendimiz gibi yazıyoruz zaten canim.Senin için de aynı şey geçerli;)
SilBu blogda ara kısmına "Dönüş" yaz.Onu okumanı isterim mutlaka.
Önceki hayat diye bir şey vardıysa, biz oralardan birinde sıkı dosttuk sanırım seninle ;)
Oludum. Keskin bir edebiyat kokusu vardı. 👏 Eğer diyorum önceki yaşam vardıysa, biz hangi nasıl bir ortamda sıkı dosttuk? Bağ bozumunda üzümleri şarap yapmak için yalın ayak ezerken olabilir mi acaba diye düşündüm :)
YanıtlaSilO yazıyı blog açmadan önce yazmştım.Her ne kadar edebi dil kullanma amacında olmasam da, sadeleştirmede zorluk yaşama sebebim; anonim yazmadığımdan kendimi anlatmak söz konusu olunca benzetmeler de çoğalıyor;)
SilYalın ayak üzüm ezen, al topuklu kızlar harika;) Neden olmasın;)